Oyun piyasasının devlerinden Nintendo ile tanışmam çok eskilerde Gameboy ile olduysa da, 2006 yazına kadar bi daha yüzüne bakmadığımdan neler yapmış adamlar haberimiz olmamış modundaydık. Bodrum sularında paşa paşa tatilimizi yaparken, 11-12 yaşlarındaki ingiliz kız çocuklarının ellerinde oynadıkları alete gözümün takılmasıydı beni günler sonra bir Nintendo fanı yapacak olan. Kare gibin bir alet, üzerinde 2 ekranı, sony'nin PSP'sini görmüştük daha önce ama bu farklıydı. Nintendo DS (Dual Screen) büyülemişti beni bir kere. Tatil dönüşü yapılan araştırmalar sonucu hemen bir DS Lite kapıldı elektronik marketlerden. Ekranlarından biri dokunmatik olduğundan inanılmaz bir oyun eğlencesi sunmuştu bana.
Sonra piyasada nintendo haberlerini takip eder olduk, bir devrime (revolution) hazırlanıyordu japon amcamlar, derken 2006 aralık'ta Avrupa'ya ve tabi ülkemize de geldi Wii adını layık gördükleri muhteşem alet. Hareket algılayıcı bir oyun kumandasıyla, sanki raket tutuyormuş gibi tenis topuna vurmak, gerçekten de bir devrimdi oyun dünyası için. Tüm dünya çapındaki satışlarıyla da göstermişti bunu wii. O zamanlar işsiz oluşumun da etkisiyle 1,5 seneden fazla zamandır beklediydim bu günü. 30 Haziran Zafer bayramı şerefine yapılan bir kampanya bizim için de fırsat olmuştu hayalimize kovuşabilmemiz için.
Kurulumu yapıp aleti çalıştırdıktan sonra dünyanın neden bu alet için çıldırdığını anlamış olduk. Beraberinde gelen Wii Sports oyunu bile tek başına inanılmaz bir eğlence sunmuştu bize. Ama önümüzde bu aleti keşfedecek daha çok zaman ve fırsat olacağını bilmek, daha denenecek pek çok oyun olduğunu bilmek Wii'yi bu kadar geç keşfetmenin acısını bile unutturuyor.
Farklı bir deneyim, ve sınırsız bir eğlence isteyenlere, özellikle çoklu oyuncuyla denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder