23 Haziran 2008 Pazartesi

Kara kaplı defter...


Günün birinde yolda kara kaplı bir defter bulduğunuzu düşünün, üzerinde ölümün adı bulunan. Merak edip alır mısınız, yoksa yolunuza devam mı ederdiniz? Hani diyelim aldınız, üzerinde "bu deftere adı yazılan kişi ölecek" diye bir ibare görseniz, ne olacak acaba diye bir isim karalayıverir miydiniz hemencecik?

Şimdi bana; ne diyosun, ne defteri ne ölümü, ne ismi der gibi baktığınızı hissediyorum. Ama bu anlattıklarımın bir anime'nin (japon çizgi film sanatı) konusu olduğunu söylesem. Ve öyle böyle değil nice filmlere romanlara taş çıkartacak bir anlatışı olduğunu eklesem.

2006 yılında Japonya'da yayınlanmaya başlayan "Death Note" adlı animede, Light adlı bir genç lise öğrencisi, yukarıda da bahsettiğim şekilde bir gün bir defter bulur. Defterin, üzerine ismi yazılan kişiyi bir şekilde öldürdüğünü keşfeden Light, bu yeteneği dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için cezasını hafif bulduğu azılı suçluları öldürmeye başlar. Defterin asıl sahibi Ryuk adlı bir shinigami (ölüm tanrısı) ile birlikte yaşamaya başlayan Light'ın peşine Polis şefi babasının önderliğinde bir ekip ve en az Light kadar akıllı, aynı yaşta olmasına rağmen dünya çapında sayısız dedektiflik olayını başarıyla çözmüş L kod adlı bir genç takılır. Bundan sonra 2 gencin birbirleriyle olan taktiksel mücadelesi öyle güzel ve sürükleyici bir savaşa dönüşür ki izleyici için artık bir şov başlamıştır.

Toplam 37 bölümden oluşan anime, tartışmasız anime dünyasının en iyilerinden biri olarak kabul edilmekte. Çoğu animeye göre aksiyon dozajı ortalamanın altında kalsa da, hikayenin sürükleyiciliği ve her bölümün izleyicide uyandırdığı merak, Light ve L 'in taktiksel fikir savaşı ile birleşince , anime sevmeyenlerin bile izlemesi gereken bir şaheser çıkıyor ortaya. Hala çizgi filmlerin çocuklar için olduğunu sanıyorsanız, Death Note'a bir bakın ve yanıldığınızı anlayacaksınız.

22 Haziran 2008 Pazar

Ooooooo Turko Turko...


Yine Fatih Terim önderliğinde, gene bir kahramanlık hikayesi. Türk millleti, futbol takımıyla belkide hiç olmadığı kadar gururlu. Yine kötü bir ilk maç başlangıcından sonra gerek sakatları gerek kart cezalılarına rağmen turnuvanın yarı finaline çıkılarak yazılan destan. Sırasıyla İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçlarında durumunu hep daha da zora sokmasına rağmen son dakika da (hatta son saniye de) atılan goller... Şimdi önlerinde Almanya maçı var, bakalım sahaya çıkacak sadece 14 adamı kalan Türkiye bir mucizeye daha imza atabilecek mi? Yine de sonuç ne olursa olsun bu millet Türko'larla gurur duyacak...